Yazın bittiğini nerden mi biliyorum
Susuverdi ağustosböcekleri
Kemençelerini, şarkılarını
Vurup sırtlarına çekip gittiler
Melih Cevdet Anday
Bu yaz yüreğim kuşlar gibi hafif, kuş gibi özgürdü. Sevgiyle doluydu. Herşey keyif veriyordu. Gazete ve tv haberleri dışında. Terör, şehit haberleri yüreğimi dağlıyordu.
Mutluluk öyle kolay kolay gelmez insana. Benim anladığım gerçek mutluluk yaz yağmuruna benzemez. Umulmadık anda birdenbire boşanmaz insanı
n tepesinden. Azar azar gelir. İnsanın hayata ve çevresine karşı davranışları getirir mutluluğu, azar azar, birike birike. Gerçek mutluk böyledir işte benim için. Bu yaz geldi. Ayrıldığımızdan sonra üçüncü yazında geldi. Olsun geldi ya. Unutulmayacak bir yazdı. Çünkü torunum Derin bana gelmişti. 9 ağustos 2015 te. Üçüncü yazında. Herşey çok güzeldi benim için. Beklemek te güzeldi onu. Heyecanla beklemek.
14 Aralık 2015 tarihinde açacağım kişisel resim sergim için resim yapıyorum beklerken. Şanslı bir sergi benim için. Yaptıkça yapıyorum. Karşımda torunumun hayali, çalışıyorum. Hemde öyle çoşkulu ki. Şehit haberleri geliyor yüreğim paramparça. Ülke kan revan. Ulusumun acıları benim acım. İçime gömüyorum. Heyhat!
Ama ben üretiyorum. Torunum Derin! Sevgisi bir o kadar derin. Canım benim. Yavrumun yavrusu Derin’im.
Zaman su gibi geçiyor. Derin’im geldi, birlikte unutmayacak saniyeler, dakikalar, saatler günler haftalar geçirdik ve tekrar gitti. Çok değerli 19 gün geçirdik birlikte sevgi dolu. Bitmesin istedim ama bitti ….
Yaz da bitti.
Bahçemden koparttığım üzerinde çiğ taneleri kaybolmamış domatesler, biberler yok artık. Havalar soğudu. Sonbahar yüzünü gösteriyor yavaş yavaş. Doğanın tüm renkleriyle birlikte, sevincini tüm yapr
aklara vurarak gelen sarı sonbahar.
Göç zamanı. Kuşlarda yok. Çok değil bir ay önce gökten kuş yağıyordu sanki. Yağmur bazen çiseleyerek bazen de hiç beklenmedik anda bardaktan boşanırçasına yağıyor. Sanki zaman zaman gözlerimde toplanmış kümülüs bulutlarının kısa süreli sağanak yağışlara neden olan kümülonimbus bulutuna dönüşmesi gibi. Yağmur başladı yine.
Serin, yağmurlu ve rüzgarlı günlerin sayısı arttı, yazlıkçıların kapılarıda kapanıyor. Kaçış yok. Dönüş İstanbul tekrar.
Her yıl ağaç gövdeleri gibi geçişleyen eşmerkezli daireler etrafında büyüyen kent özelliğini yitiren İstanbul. Yaşam damarlarındaki özsuyunun akışını koruyamayan bir şehir oldun. Eski mahalleleri, surları, kent sınırlarını sırtlamış yeni ufuklara kendisiyle birlikte götürüyor.
İçeriğinde bol miktarda, potasyum, demir ve kalsiyum bulunan ‘fesleğen’ çiçeklerimin kokusunu ta çiğerlerimde hissettiğim bol oksijenli hava yok oralarda.
Tırnaklarını avuçlarının içine geçirip yürümek, yol kenarlarında akan sular, tıkalı kanalizasyon kapakları, duvar diplerindeki balık kılçıkları kağıt parçaları hangi caddenin/sokağın gerçek olduğunu bilemeden yürümek. İçim daraldı şimdiden. Üzülüyorum İstanbul. Sen’in için.
Gerçekte çok güzel şeylere sahip olan Sen, yeni halinle varolamıyorsun, ne üzücü değil mi? Biliyorum Sen’de çok üzülüyorsun! Toprakta büyüyen Sen’i, bilmeyen, farketmeyen kendini beton yığınlarına hapseden ve teslim olan kent sakinlerine nasıl anlatmalıyım bilmiyorum. Sözcüklerim de artık anılarımın içinde ağzımda dağıldı ve gitti.
Şehrin çöplerini toplayan çöpcüler, hergün nereye götürür bu çöpleri? Bu soruyu kendimize soruyor muyuz? Yada , kaç kişi soruyor kendine?
Şehrin dışında toplanıyor tabi ki! Bir kısım okurum da, belki ‘çöp arıtma tesislerine gidiyor’ diyor.
O zaman Türkiye de kaç arıtma tesisi var biliyor muyuz? Bilmiyoruz. Hepsi kandırmaca yanıltmaca. Yazık bizlere. Bir tarafta büyük beton/çelik binalar ama çöpleri saatli bomba gibi şehrin dört bir yanlarında bir çığ gibi büyüyor. Her gün yeni giysilere bürünen ‘metropolün pis dağ zinciri, bir başka giysi ile dümdüz olacak yayılacak ve büyüyecek. Yeni betonlar, yeni beton zincirleri yükselerek hemde doğayı katlederek. Ne acı değil mi?
Eko sistemler değişiyor. Ne için şirketler için.Büyük sermayeler için.
Tanrımızın bizi dünyaya getirdiği yerler, canavarların elinde kendi yansımaları gibi boğuk çığlıklar arasında yok olup gidiyor. Yeni figürler, uzun uzun hesaplarla her saniye görünmez bir iplik gibi etrafımızı sarıp sarmalıyorlar.
Halbuki, İslam, “çevreci” bir dindir. Evet islam çevreci bir dindir.
Kur’ân-ı Kerîm’de, Rahmân Sûresi 6. ayette “Bitkiler ve ağaçlar (Allâh’a) secde ederler. Allah göğü yükseltti ve dengeyi koydu. Sakın dengeyi bozmayın.”der.
Hangi denge kaldı ki. Herşey katlediyor. Ağaçlar, hayvanlar, bitkiler ve insanlar katlediliyor hunharca.
Halbuki her müslümanın, kainattaki canlı ve cansız bütün varlıklarla münasebetlerini bilinçli bir eksende düzenlemesi gerekir. Yeryüzünde bulunan bütün diğer insanlarla, hayvanlar ve bitkiler ile, içinde yaşadığımız toplum, çevre, doğa, su kaynakları ve topraklar ile olan münasebetlerimizi de kapsayan büyük bir bilinç halkası oluşturmak gerekirken, tüm bu kıyımlar ne için?
Kur’an-ı Kerim, Nur Suresi, 41.ayette, ‘Göklerde ve yeryüzünde bulunan kimselerle, sıra sıra (kanat çırparak uçan) kuşların Allah’ı tesbih ettiğini görmez misin? Her biri duasını ve tesbihini kesin olarak bilmektedir. Allah onların yapmakta olduğu şeyleri hakkıyla bilendir.” der.
Kur’an, insanlar ile canlılar, bitkiler ve doğa arasında etik bir boyut oluşturur.
Kur’an-ı Kerim, Ali İmran Suresi, 83. ayetde, kainattan bahsederken, Allah’a tam bir teslimiyetle bağlı bulunduğu belirtilir.
Orjinal adı ‘God and Man in the Qur’an Semantics of the Gur’anic Weltanschauung ‘ olan Kur’an da Tanrı ve İnsan kitabı 368 sayfa,pınar yayıncılık tarafından 2000 yılında İstanbul’da basılmış. Kitap ciltsiz ve 14×21 cm. boyutlarındadır. Kitabın yazarı otuzdan fazla dil bilen Japon araştırmacı ve yazar Toşihiko İzutsu’dır.
Toşihiko İzutsu, kitabında şöyle der. ‘Her müslüman, tabiattaki her varlıkla, bütün hayvan ve bitkilerle atlar inekler, koyunlar, keçiler, kuşlar, kelebekler, böcekler, karıncalar, arılar ve ağaçlar, çicekler, akarsular, nehirler, şelaleler ile arkadaş ve kardeş olur. Onlarla birlikte yaşar onları korur ve onlara zarar vermez. Zarar verilmesini de engeller. Olacak tüm kötülüklere mani olmaya çalışır.’
Düşünüyorum ve kendime soruyorum.
Böyle birini biliyor musun ?
Cevabım:
Yine bir yaz mevsimi daha bitti…
Yaz gibi sıcak ve çoşkulu kalın.
Salime Kaman
02.10. 2015
Bir yanıt yazın