Evet, geldim.
Çok sevdiğim tutkuyla bağlı olduğum ülkeme, vatanıma, hasretini çektiğim ülkemin yetiştirdiği, akıp giden her anın arkasından ‘Atatürk ve Cumhuriyetini’ özleyen insanlarımızla aynı havayı solumak için geldim.
Ülkem ve insanlarımız için, yeni umutlarla uyandığım ilk sabahım ve daha ne olduğunu bilmediğim bir vahşet!
Kulaklarımı, benliğimi tırmalıyor …
Sevgim, hasretim, özlemlerim o kadar büyük ki hiç konuşmadan hayretlerle etrafıma bakıyorum. İstanbul’da sorunsuz bir trafik. Sokaklar, caddeler boş.
Hava soğuk. Hava karlı. Hava puslu.
İçerde bir yerlerim ince ince yanıyor. İçim, için için ağlıyor.
Yazık! Güzel ülkem, sen bunları hiç hak etmiyorsun.
Bulunduğum yerden karşıya çok uzaklara nasıl bakıyorsun. İç çeke çeke…
Ya karşıdan buraya nasıl bakıyorlar. Bunları düşünmek istemiyorum.
Umudlarım belli. Bakma yöntemimi değiştirmek istemiyorum.
Kendime bir iyimserlik havası yaratmaya çalışıyorum. Hayal kırıklıklarıma gem vuruyorum.
Umutlarımın filizlerini, tutucuların kaba siyasal propagandalariyle yakmayacağım. Onları kendi organiklerim içinde hep canlı tutacağım.
Herşeyin nereden bakıldığına bağlı olduğunu biliyorum. Belkide yaptığım resimlerimdeki; gerçekliklerle iletişim kurma çabalarım ve/veya renklerim etkili olmuştur.
Bize sunulanlara ve çevremizde olanlara karşı, dostane olmayan, itici eğilimlere karşı; sezgisel iletişim kanallarımızı herzaman canlı tutmak zorunluluğunda ve zorundayız.
Salime Kaman
05.01.2017
Bir yanıt yazın