19.OCAK.2013 Dün İstanbul’dan geldim. Yorgunum. Yılın ilk kitap fuarı 15 Ocak’ta Adana’da başladı. Yarın fuarın son günü, kaçırmak istemiyorum. Zorda olsa bugün kitap fuarına giderek bir sorumlu okur olarak yazarlarla buluşmak istiyorum.
Uzakdoğu’nun en büyük, dünyanın da 3. büyük fuarlarından biri olan Adana Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezinde düzenlenen Çukurova 6. Kitap Fuarı,15-20 Ocak tarihleri arasında kitapseverlerle birlikte. Kitaplarının, okuyucuları ile çok güzel zeminde buluşmalarını sağlayan 205 yayıncı grup da kendi standlarında yayınlarını sergiliyor.
Adana da ilk defa kitap fuarına katılıyorum. Hem heyecanlıyım hem de mutlu. 300 Yazarın okurlarıyla buluştuğu bir kitap fuarı. Panel, söyleşi, şiir dinletisi ve çocuk edebiyatı konulu etkinlikler de var.
Bedri Aydoğan ve Işık Öğütçü’nün söyleşisine eşimle birlikte katılıyoruz.
Işık Öğütçü söyleşide, babasını, 13 yaşına kadar hatırladığı babasına ait anılarını, özenle anlatıyor. Hatırlayamadığı, yada sormak isteyipte soramadığı sorularına ait cevaplarını, babasının ağzından yazılan, gazete ve dergilerin sayfalarında bulduğunu ve bir kaynak niteliği taşıyan kitabını, bunları büyük özenle düzenlediğini ve yayına hazırladığını anlatıyor. Babasının, “yaşadığı gibi yazdığını, yazdığı gibi de yaşadığını” ifade ediyor.
Kitaptan bölümler okuyor. Zevkle dinliyoruz.
Babasının bu güne kadar Adana da ne bir okula, ne bir caddeye isminin verilmemesine kırgın, ama umutlu. Şimdi bende kırgınım bir Adanalı olarak yerel yönetimlere. Bugün eserleri dünya dillerine çevrilmiş yazarlarımız, okurlarına bir umut olmuş bir ışık olmuş yazarımızın adı hiç bir yerde yok. Vefa mı bu? Bizim sanatçılarımıza sahip çıkmamız nasıl olacak. Sokaklarımız, caddelerimiz, bulvarlarımız sadece siyasetçi isimleri ile mi anılacak. Hani sanata ve sanatçısına sahip çıkan yönetimler?
Cadde ve sokaklarımızın isimleri, şehir yaşantı ve kültürünün ayrılmaz birer parçasıdır. Bunların büyük bölümü o şehirde doğmuş, yaşamış, o şehre, insanına hizmeti geçmiş kişi isimlerinden oluşur. Bu dünyanın her ülkesinde uygulanan bir nevi vefa borcudur.
Orhan Kemal, Yaşar Kemal gibi kalemlere sahip olma şansına sahip Adana, nasıl olur da vefa örneği bir şehir olma özelliğine sahip olmaz? Buna inanmak istemiyorum. Örnek bir şehir, sanata sanatçısına sahip bir şehirle örnektir. Sanatçısına sahip çıkmayan toplumlar yanlıştır ve hiçbir yanlış asla örnek de olamaz. Adana yerel yönetimi yanlışını en kısa zamanda düzeltmelidir. Sanatçısı ile, güzelleştirilmiş bir kent, kent kültürümüzün bir parçasıdır.
Kitaplarını okuduğumuz, hikâyelerini dinlediğimiz, edebiyatçıların isimleriyle çevrili bir semtte oturmaya kim hayır der ki. Cadde ve sokaklarımız, değerli kalemlerin isimleriyle kıymetlendirilirse hem okuru hem de yazarı mutlu etmez miyiz?
20.Ocak 2013 eşimle birlikte yine kitap fuarında bulduk kendimizi. Çok hoşumuza gitmişti herşey. Heyacanlı okurlar; yaşlılar, gençler, bebekli kadınlar, babalar,anneler, çocuklar akın akın fuar alanında. Telaşlı bir kalabalık. Hava şartlarına inat kendi ritmini bozmadan kapıdan içeri bir an önce süzülmek tek istediği.
Bizde o aynı heyecanla içeri süzülüp, bir gün öncenin yaşanmışlığının tecrübesiyle bilerek ilerliyoruz. Çukurova salonunda Enver Arsever’in söyleşi yapacağı salondayız. Erken geldiğimiz için boş bulduğumuz koltuklara oturuyoruz. Saat 12 de salon tıklım tıklım doldu. Okurların bir kısmı ayakta. Koşarak kürsüye gelen Arsever okurlarına, izleyicisine zamanında kavuşmanın sorumluluğu içinde saygı, sevgi dolu tebessümüyle selamlıyor. Başlıyor konuşmaya. “Aykırı Sorular” söyleyişisinde ki gibi karşısında soru soracağı konuğu yok. Karşısında yüzlerce okuru . Bu toprakların çocuğu Arseven, karşısında oturan bu toprağın çocukları ile birlikte ve mutlu. Karşılıklı oturan bu insanların her biri gereksinimlerinin ne olduğunu biliyor. Enver Arseven başlıyor anlatmaya, okuruyla birlikte cümlelerini bitiriyor. Memleketimizin güzel insanlarından bahsetmeye başlıyor. İçinde iyisi, kötüsü, gelişmişi, gelişmemişinin birlikte yaşamaya mecbur olduğunu, tıpkı hayatta da bunun böyle olduğunu, umutsuzluklarla dolu hayata, sahip olduğu 6 yaşındaki kızı için umutla bakacağını, daha doğrusu bakmamız gerektiğini, içtenlikle anlatıyor. Herkesi derin derin düşündüren, derin bir sessizlikte konuşmasını tamamlıyor.
Standtan satınaldığım kitabımı , “Yazgıcılar’ın olmadığı bir ülke için” yazarak imzalıyor.
Hayatta gerçekten hepimiz, iyisiyle, kötüsüyle, gelişmişi ile gelişmemişiyle istesekte istemesekte birlikte yaşamaya mecburuz. Kendimizi biçimlendirmek umudu ve aydınlığı kazanmak için çok okumak zorundayız. Özellikle bu günlerde.
Salime Kaman
Adana’dan sevgiler4
21.Ocak 2013
Bir yanıt yazın