Uzun zamandır bloğumda yazamadım. Özür dilerim.
Kızımın yanına gittim. Torunumla çok güzel vakit geçirdim. Tüm özlemlerimi tek tek yaşayarak yerlerini doldurdum. Güzel bir anı albümü oluşturdum belleğimde. Her dakikasını boş geçirmeden, demliyerek yaşadım.
Dönüşümde, tüm vaktimi, 13-17 Nisan 2015 te Adana 75.yıl sanat galerinde İGSB Resim derneği üyesi ressam arkadaşlarımızla birlikte açacağımız resim sergisi için ‘EMEK’ konulu resim yapmaya ayırdım. Ancak çalışmalarım sürerken 75.yıl Sanat galerisinden 2015 yılında dolu oldukları için açamayacağımızı öğrendim.
Üzüldüm tabii ki! Beklemiyordum. Tamam denmişti.
Resme biraz ara verdim ve yazmak istedim. Aşağıdaki yazım, başına oturduğum bilgisayarımın tuşlarından sağnak bir yağmur gibi dökülmeye başladı.
İçinde, tüm yaşantım var. Yaptıklarım var. Sizlerle paylaşmak istiyorum. Sevgiler
BÜTÜNSEL AKILCILIK
Günümüzde artık insanlar akıllarını ya kullanmıyorlar ya da kısmen, kullanıyorlar. Daha çok da başkalarını aldatmaya dayalı akıl kullanımı moda oldu. Yok yok salgın oldu. Bu duruma çok üzülüyorum. Akıl kullanmayıp sadece aklı taklit etmek, ne kişilerin kendileri açısından istedikleri sonucu verir, ne de çevrelerindeki insanlar üzerinde bir beğeni oluşturur. Hazıra konan, ezberci, akıl kullanmaya dayalı olmayan bu model, tam tersine, çoğu zaman insanları olumsuz yönde etkiler. Aklını kullanmadan, sadece aktarıcı konumdaki bir insanın sözleri, çevrede istenen ilgiyi oluşturmaz. Bir insan akıl kullandıkça, hayatının her alanında olabilecek en güzel hayat şeklini elde etmiş olur.
Akıl kullanılmalıdır hem de kullanılması bütünsel olmalıdır. Kim olursa olsun. Müdür olsun şef olsun. Kadın olsun erkek olsun. İşçi olsun, memur olsun. Sanatçı olsun mühendis olsun. Siyasetçi olsun bilim adamı olsun. Öğrenci olsun öğretmen olsun. Yazar olsun okur olsun. Oyuncu olsun seyirci olsun. Ülkemizde 21.yüzyılda hala aldatma üzerine kurulu bir sistem kol geziyor. Nerde mi? Her yerde. İşler mutlaka bir yerde takılıyor. Zincirin halkaları hala zayıf ve güvensiz. Bütünsel akıcılık yok. Halbuki bir sistemin yürümesi için bütünsel akıcılık çok önemlidir.
Sistemin bütünsel akılcılığı, sürdürülebilirlik için zorunludur. Bütünsel akılcılıktan beklentimiz, sistemlerin taraflar için mümkün olduğu kadar eşit ve hakkaniyetli bir kazanç üretiyor olmasıdır. Sistemin sonuçları kişisel fayda sağlıyor olsa da bütünsel faydaya zarar verebilir, bu da sistemi uzun vadede sürdürülebilir olmaktan çıkartır. Tek taraflı kazanç, sürekli tüketilen tarafın; sessizce bitmesi ya da artık tüketilmemek istememesi sonucunu yaratır. Bu da sistemin yaşamının sona ermesi demektir. Sistemin başındaki kişi bütünselliğin sağlanıp sağlanmadığını kontrol etmezse kendiside sessizce bir gün bitecektir. Etrafımız örneklerle dolu.
Taraflardan birisi sürekli kaybederken, diğeri sürekli kazanamaz. Sıfır toplamlı oyun eninde sonunda biter. Doğruluğu, uygunluğu ve akılcılığı sorgulanmayan sistemler başarılı olamaz. Kalıcı olmak isteniyorsa, kısa dönem başarısı, yeterli değildir. Kalıcılık için, sistemin bütün parçalarının akılcı bir bütünlük içerisinde hedeflenen sonucu üretebiliyor olması gerekmektedir. Özgürleşme şarttır. Temelinde özgürlük olmayan hiç bir şey üretilemez. Özgürleşme, özgürleşme eyleminde bulunun ile izleyen arasındaki, birey ile kolektif yapının mensupları arasındaki sınırların belirsizleşmesidir. Seyirci olmak etkin olmak zorunda olduğumuz bir edilginlik değildir. Normal durumumuzdur seyircilik. Tiyatrolarda ki gibi. Gördüğü şeyi görmüş, söylemiş olduğunu yapmış ve düzenlemiş olduğu şeyle sürekli ilişkilendirilen seyirci olarak bizler, öğreniyor ve öğretiyoruz, eylemde bulunuyor ve tanıyoruz. Radikal bir mesafeyi, rol dağılımını, bölgeler arasındaki sınırları reddettiğimizde yeni bir şey öğrenmemize imkan veren başlangıç noktalarıyla dolar her yer. Seyircileri oyuncuya, cahilleri bilgine dönüştürmeye gerek yoktur. Her seyirci zaten kendi hikayesinin oyuncusudur. Önemli olan, gördüklerimiz, duyduklarımız ve maruz kaldığımız durum/durumlar karşısında ne yapacağımızı bilmektir.
Bir insan akıl kullandıkça, dünyadaki tüm nimetlerden olabilecek en fazla zevki alabilecek bir anlayışa kavuşur. Ahlakını ve kişiliğini olabilecek en mükemmel hale getirir. Her özelliğiyle çevresinde mutlak bir beğeni ve hayranlık oluşturur. Herkesin sevgisini, saygısını, yakınlığını, dostluğunu, güvenini kazanır. Kendisi de sevgiyi, saygıyı, dostluğu en mükemmel şekilde yaşayabilecek bir derinlik elde eder.
Özlü bir ifade ile nedenleri değerlendirme, tartışma ve son tercihi belirleme yetisi keskinleştirilmiş geliştirilmiş kişilere ihtiyacımız vardır. Özellikle bir şans eseri yada hakkıyla büyük sistemlerde görevlendirilmiş kişilerin bütünsel akılcılığı sürdürmeleri görevleri olmalıdır.İnsan tecrübesinin duyusal biçimlerini değiştirecek estetik devrimler en çokta sanatla olur. Halktan insanların kendi durumlarının bilincine vardıkları, menfaatlerini tartıştıkları önkabuller ağı, yani eşdeğerlikler ve karşıtlıkların işleyiş biçimi önemlidir. Pedagoji mantığında cahil, üstadın bildiğini henüz bilmeyen kimse anlamına gelmez yanlızca. Cahil, neyi bilmediğini ve nasıl bileceğini bilmeyendir. Öğretmen de sadece cahilin bilmediği bilgiyi elinde bulunduran değildir. O bilgiyi nasıl, ne zaman ve hangi protokole göre bir bilgi nesnesi yapacağını da bilen kişidir. Cahil, keşfettiği şeyi daha önce bildiğiyle karşılaştırarak ilerler, bazen de aritmetiksel düzene, yani cehaleti daha az bilgi sahibi olmak haline getiren demokratik düzene göre. Cahilde olmayan şey, kendisi öğretmen olmadıkça öğrencide her zaman eksik olacak şey, cehaletin bilgisidir. Bilgiyi cehaletten ayıran gerçek mesafenin bilgisidir. Jacotot bunu aptallaştıma olarak adlandırır. Ve bunun karşısına entelektüel özgürleşme pratiğini koyar. Entelektüel özgürleşme zekaların eşitliğinin teyit edilmesidir.
Entellektüel, kültür ve sanat konularında uzman kabul edilen, bu konulardaki bilgisi birikimi kültürel bir otorite olmasına olanak sağlayan ve toplum karşısında çeşitli konularda değerlendirmeler yapan kişiye denir. Geçmişte tahsilli, bilgili kişiye münevver denilirdi. Daha sonraları aydın sözcüğü kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli anlamında kullanılmaya başlanmıştır. O zamanlar, entelektüelin düşünüre yakın bir anlamı vardı. Bu gün ise, Entelektüel, zekasını ve analitik düşünme yetisini mesleği gereği ya da şahsi amaçlarına erişmekte kullanan kişiye denmektedir. Analitik düşünce, çok çok önemlidir. Hayattaki tüm güzel şeyler analitik düşünceyle gelir.Belkide çok sistemli olmam temelinde analitik düşünceye önem vermemdendir. Kimyacı olmam da analitik düşünmeye yönlendirmişte olabilir beni. Böyle düşündüğüm içinde tüm hayatım boyunca çok mutlu oldum ve başımı yastığıma koyduğum zaman huzur içinde uyudum. Analitik düşüncede, öncelikle bir konuyu, problemi alt başlıklarına ayrıştırmak, tümdengelim yöntemi ile her bir alt başlığı ayrı ayrı ele alarak, alt başlıkların irdelenmesinden çıkan neticeleri tahlil ederek, her bir alt başlık arasındaki bağlantıyı ortaya koyarak, bu neticeleri tek bir bilgi çemberinde toplayarak yani tüme varımla düşünüp değerlendirmek gereklidir. Kısacası sistemli düşünmek gereklidir. Bu da tarafsızlık gerektirir. Yanlışa cesaretle karşı çıkmak ve mantıkla duygusallığı ayırmak önemlidir.
Özü ise kısaca; bir şey yapmak gerektiği, etkinliği edilgenlikten ayıran uçurumu aşmak gerektiğini bilmeliyiz ve bilmeyenlere bildirmeliyiz.
Bu da BÜTÜNSEL AKILCILIK gerektirir.
Ya sizce?
Sevgi ile kalın.
Salime Kaman
24.01.2015
Bir yanıt yazın