Erasmus şöyle der. “İnsan, insan olarak doğmaz, oluşturulur,”
Ne kadar güzel söz değil mi?
Etrafta, bir eğlencedir gidiyor görünüşte. Ya evlerde neler oluyor. Oysa dışarıdan bakınca sanki her şey günlük güneşlik gibi duruyor. Herkes hiç ilgisi olmayan bir kavganın tam ortasında oturuyor. Savaş sıradan insanlar için anlamsız. Onlar için, savaş her zaman anlamsızında anlamsızı ama bu anlamsızlık uğruna ölenler de onlar değil mi? Savaşı çıkartanlar da, Tanrı böyle istedi deyip Tanrı’nın arkasına saklananlar değil mi?
Tanrı savaş istemez ki. Tanrı kötülük de istemez. Kötü olan insanlar.
Herkesin kötü olması da gerekmez, birkaç kötü yeter de artar. Her zaman ben de Tanrı’ma dua ederim. Ailemi, ülkemi, iyi insanları, her zaman bu kötü insanlardan koruması için. Dua ederim çünkü bunlardan korkuyorum. Kim ne zaman, ne yapacak bilmiyorum. Sevdiklerim için korkuyorum. Ülkem için korkuyorum. Çünkü bir korku kültürü egemen etrafta. Ülkemde, dünyada, daha doğrusu her yerde.
Bir toplumda, korku egemense insan, insan olma sürecini tamamlayamaz. İnsanmış gibi görünür, ama gerçek insan olamaz. Yaşadıklarının farkında olmayan insanlarla dolar etrafımız. Daha doğrusu yaşamış mı yaşamamış mı bilmezler. Yaşayan ölüler gibi.
Bir toplumda, saygı ve sevgi egemense eğer; insan, insan olma sürecini tamamlayabilir. İnsanmış gibi görünür ve insan gibi düşünür, duyar ve insan gibi davranır. Mutlu olur. Sevinir, üzülür, güler, ağlar. Üzüntü, sevinç, hüzün gibi tek tek yaşantı durumlarına ilişkin kendini, izlenimlerini, çevresini ve bunların kişiye nasıl göründüğüne yönelik görüngübilimsel yaşantıları farkeder. Tüm bu farkındalıkların bütünü insan bilinciyle olur. Karakteri, faaliyetleri, değerleri , mevcudiyetle olan ilişkileri, gayesi ve amaçları konularında, yapmak zorunda kalacağı tercihlerde, kendisine rehberlik edecek değerleri keşfeder. Tüm bunlar, insan bilincinin gerçek ihtiyaçlarıdır. İnsan bilinci kavrama-düşünme alanında ancak bilincin kendisinin-irade yoluyla- başlatabildiği bir davranış gücüne sahiptir.
İnsana bilincini veya bedenini reddetmesini önerenler, insanı zayıflatarak esir almak isteyenlerdir.
Bilinç, ve bilinçli olmak birçok farklı şeyi ifade edebildiği için zordur. Çünkü bilinç ağırlıklı olarak kişisel bir deneyimdir. Bilinç, bazen bir öğretmendir, bazen yeterince eğitilmiş olan öğrencidir. Bilinç, çoğu kez ‘farkında olma, farkındalık’ ile aynı anlamda kullanılır. Yani bilinçli kabul edilen varlıkların nesnel yada dışsal gözlem ve öznel yada içsel gözlemleri vardır. Dış ve iç uyaranlar eşliğinde, beş duyu ve üzeri, ruhsal ve fiziksel, tüm duyu merkezleri tarafından elde edilen somut ve soyut anlamda tüm varlığımızdır. Unutmayalım ki “Öğrenme ve öğrenim yaşam boyudur!” İnsan geçmişsiz veya geleceksiz olarak an be an yaşayamaz.
Her zaman sistemler; geçmiş, gelecek ve şimdiyi bir arada görmemizi istemez. O nedenle bizi ya geçmişte, ya şimdide, ya da yalnızca gelecekte tutmak ister. Sonuçta her halükarda hedef tek zamanlı, tek boyuttur.
O nedenle sistem “bölerek yönetir”. Çünkü yönetebilmesi için bölmesi ve gücü kırması gerekmektedir. Böylece toplum üzerinde hangi sonucu almak istiyorsa ona göre bir bilinç planlaması yapar.
İnsanlar, özüyle bağdaşan bilinçli bir yaşam sürerse, yaşam karşısında dirençli, dingin ve dengeli olursa, onları kimse bölemez. Bireylerin bilinçlenmeleri, toplumsal bilinç ve aydınlanmayı da mümkün kılacaktır. Ancak böyle gerçek bir yaşam, özüyle bağdaşan bir yaşam olur. Değerlerimiz giderek sağlamlaşır.
Tıpkı Erasmus’un dediği gibi;
“İnsan, insan olarak doğmaz, oluşturulur,”
Anneler Gününüz kutlu olsun
Sevgiyle ve özünüzle kalın
Salime Kaman
10.05.2015
Bir yanıt yazın