HALFETİ
‘Siyah gül/ kara gül’ün yetiştiği Şanlıurfa’nın bir ilçesini dört bin yıllık medeniyetlerin günümüze yansımalarını yerinde görmek için, ‘HALFETİ’ yi, ziyarete gidiyoruz.
Bilmediklerimi öğrenirken, bildiklerimi pekiştiriyorum. Amacım, bilimsel gelişmeler üzerinde yoğunlaşırken, sadece gerçekleri basit olarak bir araya getirmek değil, gerçekler arasında kurulan mantık ilişkilerinden meydana gelen bir varsayımdan hareketle, kaynakları, medeniyetleri, medeniyetlerdeki gelişmeleri ortaya koymak istiyorum.
Hafif hafif esen rüzgarda Fırat nehrinin üstünde tekne ile ilerliyoruz.
Halfeti ilçesi, Birecik Barajı suları altında kaldığında ilçenin yeni yerleşim alanı Kara otlak Bölgesi olmuş. Evler yeniden inşa edilmiş.
M.Ö. 2000’lerde Hititlerin ve Asurluların hakimiyetine giren yöre, M.Ö. 855 yılında Asur Kralı III. Salmanassar tarafından zapt edildiği zaman “Şitamrat” adını alır. M.Ö.612’de Babillerin sınırları içerisinde kalır daha sonra Medler ve Persler yöreye egemen olur.
Büyük İskender M.Ö 332’de Anadolu’daki Pers hakimiyetine son vermesinden sonra Urfa yöresi ile birlikte Birecik de Makedonya Krallığının egemenliği altına girer.
Halfeti’nin bilinen ilk tarihi Romalılar tarafından Ekamia adı ile kurulduğudur. Uzun yıllar Akdeniz çevresinde hüküm süren Roma İmparatorluğu, M.S 395 tarihinde doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılır. Batı kısmı, M.S. 476 yılında Kavimler Göçü’nde Avrupa’ya gelen Kuzey Kavimlerinin saldırıları sonucunda yıkılır, doğu kısmı da varlığını Doğu Roma İmparatorluğu veya Bizans İmparatorluğu olarak 1453’de Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethine kadar sürer.
Bu süre içinde, Doğu Roma (Bizans) sınırları içerisinde kalan Halfeti, Bizanslılar ile Sasaniler arasında sık sık el değiştirir.
M.S. 640 yılında Arap istilasına, 661 yılında Emevilerin, 750 yılında da Abbasiler’in hakimiyeti altına girer.
1071 yılında Malazgirt Savaşı’ndan sonra 1087 yılında Selçuklular buraya kadar gelmiştir. Daha sonra Eyyubiler ve Selçuklular arasında zaman zaman el değiştirir. Moğol istilasına uğrayan yöre, 1280 yılında, Memluk ordusu Halfeti’yi kuşatmış, ele geçirememiş ancak yağmalamıştır. 1290 yılında Mısır ordusu Halfeti’yi yeniden ele geçirir ve Kal’at-ül Müslimin adı verilir.
Yavuz Sultan Selim’in 1517 Mısır Seferi sırasında Osmanlı topraklarına geçirilir. Osmanlılara geçen şehir, zamanımızda da kullanılan Urumgala ve Rumkale adlarını alarak 1954 yılında ilçe haline getirilmiştir.
Kara gül neden sadece Halfeti’de yetişiyor diyorum kendime. Halk efsanelerini dinliyorum ve okuyorum.
Efsaneye göre, ‘karagül’ diğer adı ‘şeytanın gülü’ olan ‘gül’e kimse dokunamazmış. Birgün halktan bir kıza madalyon olarak gözükmüş bu gül ve kız bu madalyonu sahibine vermek için aldıktan sonra tüm halk kızı cadı olarak görmeye başlamış. Bu masum kızı yok etmek için çarmıha germişler. Şeytan, kızı çarmıhtan kurtarmaya çalışsa da halkın taşlamasından kurtaramamış. Kız orada can vermiş. Şeytan da herkesin aşkını simgeleyen kırmızı gülün dünyanın her köşesinde yetişebileceğini ancak onun aşkının bu “kara gül” ile sadece kızın öldüğü bu toprakta acı bir iz olarak kalacağını söylemiş. Öyle de olmuş. Gül sadece bu topraklarda hatta Halfeti’nin bazı bölgelerinde yetiştiği söylenmektedir.
Halfeti ilçesi Şanlıurfa’ya bağlı 13 ilçeden biridir ve şehir merkezine yaklaşık uzaklığı 112 km mesafede Fırat kıyısında bir yerleşim yeri. Gaziantep’e uzaklığı 105 km.
2000 yılında Birecik Barajı’nın yapılmasından dört yıl sonra, Fırat nehrinin suları yükselir, nehrin seviyesi 60 metre civarında yükseldiğinde yüzlerce kaya yerleşimi ve Savaşan köyü sular altında kalmaya başlar.
Ulaşımın karadan kesilmiş olduğu Savaşan Köyü’ne tekne ile gidiyoruz. Köye geldiğimizde suyun içinde okulun, caminin çatısını görüyoruz ve diğerlerini…Herkes terk etmiş köyünü, bazıları hala orada yaşıyormuş, onlar gitmemiş, sessiz ve hüzünlü bir yaşam devam ediyor için için.
Suyun altında gömülü nice yaşanmışlıklar. Sular örtmüş olsa da yaşanmışlıkları, süzülerek ilerliyoruz tarihin o güzel sayfalarına. Savaşan Köyü ile Eski Halfeti arasında Fırat nehri gündüzün göz kamaştıran ışığıyla bir gerdanlık gibi sarmış o efsane toprakları. Fırat sahili, yeşil bir kıyı şeridi şeklinde sarıyor büklümleri. İlçe merkezi bu kıyı şeridi üzerinde ve sarp kayalıkların yamacında kurulmuş ve denizden yüksekliği 525 metre. Orijinal mimari dokusu kesme taştan, iki katlı ve bahçeli evlerden oluşmakta.
Halfeti´nin 5 kilometre kuzeydoğusunda, Fırat´ın batı kıyısında yükselen kayalık bir tepe üzerine Rumkale’yi görüyoruz.
Rumkale’nin ilginç bir tarihi var. Kale 1203 yılında Memluk devleti tarafından alınır, 1293 yılına dek geçen 90 yıl boyunca Birleşik Ermeni Kilisesi’nin merkezi olur. Bu dönemde Ermeni tarihinin en güzel dini eserleri kaleme alınır ve resimleri yapılır. Bunlar arasında yer alan, ortaçağ Ermeni dini resminin en büyük ustası olarak kabul edilen Toros Roslin isimli bir ressamın 12 eseri vardır. Erivan Müzesi’nde bulunan 1256 tarihli “Zeytun İncili” ile ABD’de Walters Art Museum’da sergilenen 1262 tarihli “Sebastia İncili”, Toros Roslin’in bu kalede yaşarken resimlediği en önemli eserleri arasında yer alır.
Rumkale’de kazı ve restorasyon çalışmaları yakın bir tarihte başlamış. Kalenin yamaçlarında bulunan yerleşimler ise henüz incelenemeden Birecik Barajı’nın suları altında kalmış. Etkileyici mimarisiyle zamana, savaşlara, hatta baraj gölüne direnen Rumkale, hala, dış etkilere direniyor.
Fırat nehri üzerinde inşa edilen beş ana barajın gölleri, yüzlerce köyü ve antik yerleşimi sular altında bırakmıştır. Sadece Birecik’in kuzeyinde Kavaklı, Çekem, Erenköy, Kamışlı gibi onlarca köy su altında kalmış. Barajlar su tutmaya başlamadan önce birçok antik yerleşimde kurtarma kazısı yapılmasına karşı, kaybolan tarihimizin boyutları belirsizdir. Örneğin, Adıyaman’da bulunan ve Türkiye’nin en büyük höyüklerinden birisi olan Samsat Höyüğü daha Bizans katmanı kazılırken Atatürk Barajı’nın sularına gömülmiş, Gritille, Tilbeş Höyük, Kurban Höyük, Zeugma gibi Anadolu arkeolojisi için büyük öneme sahip onlarca arkeolojik yerleşimler, barajların suları altında kalmıştır.
Türkiye’deki uzunluğu yaklaşık 1.260 kilometre olan Fırat Nehri’nin bugün sadece 413kilometresi doğal akışındadır. Diğer kısımları baraj gölleri haline gelmiştir.
Fırat Nehri üzerinde sayısız eski ve yeni yerleşimin sonunu hazırlayan barajların ilki 1965 yılında Keban Barajıdır. Tam 10 yıl sonra, 1975 yılında tamamlanabilmiştir. Keban’dan sonra Karakaya, Atatürk, Birecik ve Karkamış barajları inşa edilmiştir.
Halfeti’nin toplam nüfusu yaklaşık 41.000’dir. Bölgede en çok yetiştirlilen tarım ürünlerinden biri de fıstıktır. Halfeti kara yolunun iki tarafı fıstık ağaçları ile kaplıdır.
İlçenin iklimi Fırat nehrinin etkisiyle, Akdeniz iklimi karakterinde.
Teknemiz dönüyor.
Fırat üzerinde dubalardan inşa edilmiş lokantaların birinde iniyoruz. Fırat da pek nadir tutulan halk dilinde ‘Şabut Balığı’ denilen balık özel soslu şişte ızgara ile salata önerilerini dikkate alıyorum. Yemek boyunca gördüğüm yıkıntıların üzerimdeki etkilerini düşünüyorum. Gözlerim geçmiş- bugün ve gelecek üçgeninde. İzlemekten yoruluyorum. Tarihçi, George Bancroft’un bir sözünü hatırlıyorum. ‘Geçmişin yıkıntıları, bugünün uyarılarıdır.’
Gezintimizi Halfeti’de gün batımını seyrettikten sonra, noktalıyoruz.
02.05.2018
Salime Kaman
Bir yanıt yazın