Gün ağardı. Bugün yine yürüyüşe gidiyoruz. Yokuşu çıkarak yola ulaştık. Güneş tüm renkleriyle alışıldık biçimde aydınlatıyor dünyayı. Cömertçe. Tutsak gibi bir iki dakika hayran hayran bakıyorum bu alışılmadık manzaralara.
Tan vaktinin yavaş yavaş açılan renkleriyle sarmalanmış, tüm talanlara rağmen güzelliğinden bizi mahrum etmeyen doğanın içine girerek bakıyorum. Kocaman bir nefesle içimde hissediyorum bu anı. Rahatlıyorum.
Günbatımı ve tan vakti. Yaşam enerji kaynağı benim için. Halbuki ikisi de bir sınıra dayanıyor.
Biri günün bittiği diğeri ise günün başladığı vakit. İkisi arasında her insanın sığındığı bir yerler vardır. Yalnızca, yoksulluğun ya da kötülüğün, sığınacak yerleri olmayanların, bu iki vakit arasında kendilerine dolaşılacak bir manzaraya dönüştürdüğü şehrin, içerdekilerden esirgenmiş bilgilere sahip oldukları kesin. Her birinin kendi gerçek hikayesi var.
Düşüncelerim beni büyükşehirlere ve burada yaşayan insan manzaralarına götürüyor. Sokaklarının örgüsü son derece karışık. Büyük şehirlerin her tarafına kırsal dünyadan parçaların girdiği bilinir. Hareketli semtlerde bile duyulan güvensizlik insanları, dehşet verici duruma sokabiliyor. Tek dertleri kalabalığın içinden kendilerine bir yol açabilmek. Kaşları çatık ve mutsuz. Temiz havadan yoksun kalmış kitleler içinde ve/veya belki de sefahat için yaşamanın etkisini taşıyan, soluk yüzlü ve soluk bakışlı insanlar.
Başkaları tarafından itilip kakılınca herhangi bir sabırsızlık belirtisi göstermeden, üstünü başını düzeltip koşturmaya devam eden ya da onlara yol veren insanlar. Günün sonunda kendine dönük bir ağıt olarak içinde birikecek.
Şehir mimarisinin absürt yapıları içinde sineye çekmek zorunda kaldığı birçok durumlar da olabiliyor. Artık bütün olaylar topluma hazır bir açıklamayla geliyor. Enformasyon zengin bir genişlikte. İstediği gibi bir bakış açısı kazandırıyor ve toplumu etkiliyor.
Şehirliye sunulan lüks mal olarak ortalığa yayılan şeyler, öyle gereksiz bolluk sergiliyorlar ki, zihinsel herhangi bir ışınımları yok.
Tabiatın bize cömertlikle sunduğunu, hunharca yok etmenin sonucu bunlar. Halbuki, toplum açgözlülüğünün baskısı altında doğanın bize sunduklarını, yırtıcı bir hırsla almasaydı doğa böyle yoksullaşmayacaktı.
Salime Kaman
Ağustos 2019 Ayvacık
Bir yanıt yazın