Amerikalı düşünür Ralph Waldo Emerson (1803-1882), ‘Tanrı her zihne, kişinin gerçeklik ile rahat bir yaşam arasında kendi tercihini yapması için bir imkân sunar; bunlardan hangisini seçeceği insana kalmış bir şeydir. Ama o, ikisini birden asla seçemez.’ der.
Ben ve eşim her zaman yaşamımızda tercihimizi gerçeklikten yana yaptık. İçinde yaşadığımız dünyayı veya çevresini anlamlı kılmaya çalıştık. Ölüm olgusu üzerinden hayatımıza, hayattayken de bir anlam yüklemeye, amaçlarımızı inşa etmeye çalıştık. Ancak bu yolda birlikte yürürken, 26 Aralık 2020 de sevgili eşim Nevzat Kaman yakalandığı amansız hastalığına yenilerek hakk’ın rahmetine kavuştu. Acım çok büyük!
Acımı azaltmak, gerçekleri kabullenmek için çalışmaya ve inşa etmeye devam ediyorum, Tanrım sağlık verdikçe de devam edeceğim.
Doğmatik kalıplara sıkışmış biçimde sıradan bir hayat sürmedim hiç. Bireysel kimliklerimi unutarak kolektif kimliklere bağlanmadım, algısal görüşlerin ötesine geçerek hep sorguladım tıpkı, Platon’un mağara alegorisi gibi.
‘Alegoriye göre bazı insanlar karanlık bir mağaraya zincirlenmişlerdir ve bu insanlar başlarını sağa ve sola çeviremezler sadece karşılarındakini görebilmektelerdir. Doğuştan beri bu mağarada bulunan insanlar mağaranın girişinden yansıyan nesnelerin gölgelerini görür ve bunları gerçeklikleri olarak algılarlar. Nihayet bir gün bu insanlardan bir tanesi zincirlerinden kurtulur ve mağarayı terk eder. Mağarayı terk eden bu insan mağaranın dışında yeni bir gerçeklik ile tanışır ve duvarda gölgelerini gördüğü nesnelerin gerçek olmadığının farkına varır. Bunu mağaradaki arkadaşları ile paylaşmak üzere mağaraya geri döner. Mağaradaki arkadaşları ise mağaranın dışında farklı bir gerçeklik olduğuna inanmazlar. Ve bu insanlara mağaranın dışındaki gerçekliği aktarabilmek de imkânsızdır.
Platon’un düşüncesi bu alegori üzerinde şekillenir. Ona göre nesneler ve idealardan oluşan iki ayrı dünya vardır. İnsan bedensel olarak nesneler dünyasına aittir ve orada bulunmaktadır. Ancak ruhen bir zamanlar bulunduğu idealar dünyasından izleri kendisinde taşımaktadır.
Alegoride mağaranın toplumu, zincirin o toplumsal yapı içerisinde var olan kuralları, mağaranın duvarına yansıyan gölgelerin toplumda kabul edilen doğruları sembolize ettiği ileri sürülebilir. Buna göre zincirini kıran birey, gerçek hakikatin peşine düşen bir filozofu olduğu kadar sorgulayan insanı da temsil etmektedir.’
İnşa etmek zordur. Amaçladığımız varışa ulaşmak için alçakgönüllülükle unutulmuş yolları açmak ve yeniden hayata iade etmek için hep birlikte yürüdük. İnşa etmek bir günlük iş değildir. Günbegün amaçladığım sanat coşkusunu sürdürebilmenin çok zor olduğunu biliyorum. Sabırla hedefimi gözümün önünden ayırmadan çok çalıştım ve çalışmaya da devam ediyorum. Adana da inşa etmek istediğim bu sanatsal çalışmaları eşimin vefatı ile hızlandırdım.
Aslında inşa ettiğim yol Adana da tüm sanatçılar ve sanatseverlere hediyemdir. Sonunda kendimizi bulduğumuz yerdir burası. Bizden sürekli bir eylem ister.
Eylemimi öncelikle, Adana Ressamlar Derneği ile birlikte paylaştım. Mutluyum bu fikir inşamda bana güç veren A.R.D. Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Yılmaz’a ve Yönetim Kuruluna çok teşekkür ediyorum.
Son olarak şunu söyleyebilirim. Kendimizi ve yaşadığımız dünyayı daha iyi bir hâle getirmek istiyorsak ve bir onur ya da unvan peşindeysek bu kendimizin ve yaşadığımız toplumun inşacıları olmanın onuru olmalıdır.
Kaman Sanat Galerisi çatısı altında yapılacak tüm eylemler, Adana Ressamlar Derneği ile birlikte Adana’nın onuru olacaktır.
Salime Kaman
Mayıs 2021 ADANA
Bir yanıt yazın