NAKIŞ İŞLEMEK
Hayat, ıskalamayı affetmiyor.
Keşkelerle, tuhlarla baş başa kalmadan önce yapacaklarımız olmalı.
Sevgiyi, içini ısıtan güneşi, ıslak toprak kokusunu, dokunarak hissetmeyi, duygularını doya doya yaşamak.
Aşık olmak gerek, insan gibi.
Kendini sahil denizinin aynasında seyrederken, beklenmedik bir anda denizin yırtılmasını seyretmek, yosun kokusunu içine çekmek, bazen de coşkuyla akan akarsuyun dibinde, gürül gürül otların yanı başında bulmak kendini.
Tepeden tırnağa çiçek açan ağaçları, gökyüzünü boyamak, gözlerini kaçırmadan, hayatı bin bir renkte yaşayabilmek.
Doyasıya yaşamak, dolu dolu yaşamak… Geçen bir saniye geri gelmiyor.
Arthur Schopenhauer (1788-1860 tarihleri arasında yaşamış Alman filozof, yazar ve eğitmen), hayatı bir parça nakış işlemesine benzetir ve şöyle der. ‘Hayatın ilk yarısında herkes işlemenin ön tarafını görür, ikinci yarısında ise tersini. İkincisi o kadar güzel değildir, ama öğreticidir, çünkü ipler birbirine nasıl bağlandığını görmemizi sağlar.’
Tek tek değildir hiçbir şey! Büyük bir gövdedir hayat. Bütünüyle ve sürekliliğiyle sürdürülür.
İnsan, bu hayatın sadece bir parçasıdır. Bu parçayla hayatı iyileştirmek, kötüleştirmek, çoğaltmak, azaltmak sadece biz insanların elinde.
‘Ben’ kendisiyle samimi ilişkiler kurar. İnsan doğar ve kendi gerçeklerini yaratmaya başlar.
Hayatın ilk yarısında şimdiki zaman içinde geçmişin ve geniş zamanın verimlerini yaşarken, ikinci yarısında şimdilerde, gelecek zamanı kullanmaya başladığını görür.
Bu zaman kayması niçin olabilir?
Umudun bir değişkeni olabilir. Olmalıdır da…
Ya da kimliğin bir başka tanımı.
İnsan hayatı, çeşitliliğinin çarpıcı örneğidir. Çünkü beğenisi düşüncesini aşar ve gizli tutar hep kendini, tıpkı işlemenin arka yüzü gibi…
Salime Kaman
1 Şubat 2021 Adana
Bir yanıt yazın