‘Okumak bir insanı doldurur,
insanlarla konuşmak hazırlar,
yazmak ise olgunlaştırır’. Bacon
Bilgi kazanmak, öğrenmek, kesfetmek için okuma yolunu seçeriz. Çocuklarımız için hepimizin temel kaygısı, kitap okuma becerisinin nasıl geliştirilmesidir. Bu kaygı ilkokul sıralarında yok yok çocuğumuzun minicik parmakları arasına boyama kalemlerini sıkıştırarak ilk boyama kitaplarını doldurmaları ile başlar bence. Kendisinde bu beceri gelişmemiş olsa da her anne-baba çocuklarında bu becerinin gelişmesini ister ve ona yardım etmek için elinden gelen çabayı gösterir.
Pek çok insan ne tür kitap okuması gerektiğini bile bilemez ve büyük bir kaygı duyar. Kitabevlerinin raflarında gördüğü binlerce kitap arasından nasıl bir kitap seçeceğini hangi kitabın kendisine ışık tutacağını çaresizce düşünür. Telaşlanır. Yoğun bir çaba harcayarak bir kitap seçer. Okumaya başlar ama kitabı bitiremez ve yarım bırakır. Zaman kaybettiğini düşünür. İlk aklına gelen de doğru kitabı bulamamasıdır. Hatta şöyle düşünür, ‘Büyük bir eser olarak nasıl olur da böylece baş köşeye kurulmuştur.’ Der ve bu kitabı okumayı yarım bırakır, yeni ve doğru kitap arayışına tekrar başlar. Bu arayış böylece tekrarlanır durur. Kitap okumayı, hiç bir zaman boş zamanı değerlendirmek için değil, kişi zaman ayırarak yapmalıdır. O zaman, kitabı tam okuyabilir. Ben böyle düşünüyorum.
Zürich’teyim. Zentralbibliothek’e (Zürich merkez kütüphanesi’ne) kızımla birlikte gittik. Kitap okuma ile ilgili kaynak kitap araştıracağım. Bir kitap buldum.
How To Read A Book ( Kitap Nasıl Okunur)
Yazarları, Mortimer J. Adler& Charles Van Doren. Hiç tanımıyorum. Tanışmalıyım dedim kendime. Descartes de ‘En iyi kitapların okunmasını, geçmiş yüzyılların en büyük insanlarıyla konuşmak gibi’olduğunu söylememiş mi? Ben de kendimi bu büyük kitabevleri ziyaretlerimde acaba hangi kitaplar var, kimler yazmış, nasıl yazmış, ne zaman yazılmış gibi bir dizi sorular aklıma gelir ve heyecanlanırım.
Özellikle; Saint Gallen Manastır Kütüphanesi’ni ziyaret ettiğimde de 5.yüzyıl da yazılmış kitapları, onların yazılım şartlarını ve materyallerini ve geçirdiği evreleri öğrendikten sonra, raflarda ki kitapları incelerken bakışlarımla onları incitmekten çekindim ve onları görmek, onları tanımak bana kendimi çok iyi hissettirdi.
Aynı şekilde Zentralbibliothek de olmakta beni aynı şekilde mutlu etti. Bulduğum ‘How To Read A Book’kitabı incelemeye başladım. 426 sayfa. 1940 yılında ilk baskısı yapılmış fenomen olmuş klasik bir kitap. Biraz okudum. Kitap, okuyucu için zamanın en iyi ve en başarılı kılavuzu olmuş ve daha sonra yeniden yazılmış ve güncellenmiştir. Yazarlar bu kitapta tiyatro, şiir, tarih, fen, matematik, felsefe ve sosyal bilim dallarında farklı okuma tekniklerini öğretmektedirler.
Kitabı okumak için sürem kısıtlı, burada bitiremem. Ben bu kitabın yeni baskısını satın almalıyım dedim. Hem daha rahat okurum hem de sorularıma cevap bulduğumda altlarını rahatlıkla çizerim. Kendimce notlar alabilirim. ‘Kitap nasıl okunur’ kitabının yazarlarının benim okuma biçimimle, karşılaştırmasını yapabilirim daha doğrusu hem kendime hemde kitap yazarlarına eleştirel bakabilirim. Bu güne kadar okuduğum yüzlerce kitap okumalarımı hem hatırlarken hem de yazarlara anlatabilirim.
İstanbul’dayım. Satın almayı düşündüğüm kitabı araştırdım ve buldum. Birleşik Dağıtım Kitabevi tarafından 2011 yılında tekrar basılmış. 352 sayfa. 13,5x21cm. boyutlarında karton kapak. A.Erkan Koca tarafından türkçeye çevirisi yapılmış. Sevindim. ‘Daha seri okurum’ dedim kendime.
Kitabın türkçe çeviri adı: ‘Kitapları Nasıl Okumalı’
Üzüldüm. Ben şimdi bu kitabın içindeki çeviri bilgilerini merak etmeye başladım. Çünkü orjinalinden bire bir çevrilmiş midir? diye sordum kendime. Çeviri yapılırken çevirmen kendinden birşeyler katmadan bire-bir aynen çevirisini yapılmalıdır. Cümleleri bölmemeli, yazarın ifade dilini aynı çevirmelidir. Doğrusu da budur.
Doğru kitapları bulmadan önce yapılacak işin doğru bir okuma yapmayı öğrenmeye çalışmak olduğu gibi doğru tercüme kitaplarının bulunmasının da en az yazmak ve okumak kadar etkin bir eylem olduğunu söylemek isterim.
İncelemeci ve analitik okumalar her zaman üzerinde düşünmeye değer yaklaşımlar bulundururlar. Tarih, felsefe, roman, sosyal bilimler gibi kategorilerdeki kitabları ayrı ayrı ele alarak incelemek ve içinde barındırdığı dünyaları keşfetmekle yazarın yazma eylemi kadar okurda okuma eyleminin başarısını ortaya koymalıdır.
Düşünmemizin temel birimleri soyut olduğuna göre, onlarla ortaya koyduğumuz düşünce ve o düşüncenin taşıdığı, aktardığı bilgi gerçek olabilir mi? Gerçek denilen, bilincimizden bağımsız olarak varolandır. Gerçek varlıkla yani ‘How To Read A Book’ (Kitap Nasıl Okunur) isimli kitapla, A. Erkan Koca tarafından tercüme edilen ‘Kitapları Nasıl Okumalı’ türkçe kitap arasındaki bu önemli ayrım da tercümede ki ‘gerçeklik’tir. Gerçeklik, gerçek kitabın ilk göze çarpan adının çevirmesinde ki özelliğidir. İlk basamakta kitap ismi; ‘Düşünsel’ olmuştur. Düşsel varlığın ise gerçekliği de düşündürücüdür.
Her kitap ayrı bir dünyadır. Her gece uykuya dalmadan önce sevdiğimiz bir kitaptan belli bir bölüm okumak bizi farklı dünyalara götürmez mi? Kağıt üzerinde yazılı her metni aynı şekilde okumak, aynı şekilde anlamına varmak ve tam bir kavrayışla, yazarın vermek istediklerini almak her zaman mümkün olmayabilir. Shakespeare’nin soneleriyle (Sone, belli bir uyak ve ölçü kalıbına dayalı, on dört dizelik şiir. Şairin, deyiş akıcılığı, ses uyumu, anlatım güzelliği sağlama, tek düzelikten kaçınma ve dile esneklik kazandırma gibi nedenlerle, her dizede değişik ayak türlerine de yer verir. Shakespeare’in sonelerine ayrıcalık kazandıran etkenlerden biri de, üstün yaratıcılığı ve sezi gücüyle bu esnekliği sağlamada eriştiği yetkinliktir.), bir yemek kitabını aynı şekilde okumak mümkün mü? Balzac, yada Tolstoy kitapları okumak ekonomi kitabı okumakla bir tutulabilir mi? Ya da bu okumalar, aynı okuma eylemi midir?
Siz ne dersiniz?
Salime Kaman
11.02.2014
Bir yanıt yazın